Merhaba arkadaşlar. Nasılsınız bakalım bu akşam. Hayat nasıl gidiyor? Merak ediyorum ama siz hep bu sorularımı es geçiyorsunuz farkındayım. Geçmeyin efendim lütfen bunları da cevaplayın :)
°
Vadide durduğunuzda, iki dağ sırası, yaşamın ortak kaynağıyla birleşmiş uyuyan aslanlar olmaktan çıkıp iki hasım olurlardı... Bu ıssız bölgenin liderliği için girişilecek bir ölüm kalım mücadelesine hazır bekleyen iki rakip gibi.
Afrika edebiyatının en önemli isimlerinden, 2014 Nobel Edebiyat Ödülü adayı Kenyalı yazar Thiong’o’nun çarpıcı romanlarından biri olan Aradaki Nehir, Kenya’nın dağ köylerinde yaşayan Gikuyu insanlarının hikâyesini anlatıyor. Beyaz adamın Kenya’ya yerleştiği ilk zamanlarda geçen hikâye sömürge döneminin başlangıcına ayna tutan tarihsel bir dokuya da sahip. Beyaz yerleşimcilerle birlikte gelen çelişkilerin, iki din, iki tepe, iki farklı yaşam savaşı arasında kalan Gikuyu halkını birleştirmeye çalışan genç Waiyaki’nin öyküsünü aktaran roman, yazarın diğer eserleri gibi Kenya’nın tarihine ışık tutarken, çarpıcı ve derin bir kurgu ve dille okurda kuvvetli bir etki yaratmayı da başarıyor.
°
Yine bir kitap yorumu ile karşınızdayım. Aradaki Nehir kitabını geçen ay kitap grubumuzda okuduk ve yorumladık. Birde sizlerle değerlendirmek istedim. Arada bir farklı ülke edebiyatlarına yönelmek güzel oluyor. Böylece hayata açılan bir çok pencereniz oluyor.
Yazar hala kadın sünneti adetini sürdüren Kenya’nın en büyük kabilelerinden gikuyu kabilesine mensup. Zaten kitapta bu konudan ilerliyor. Aslında 20.000den fazla insanın öldüğü mau mau ayaklanmasının üzücü bir yorumu da diyebiliriz.
Kitabın adı, kameno ve makuyu dağlarının arasından geçen ve hiç kurumadan akan honia nehrinden geliyor. Bu iki dağ ve nehir yanılmıyorsam kitap için kurgulanan yerler. Bir dağ atalarının adetlerini yerine getiren saf yerli hayatını sürdürenleri - chege- sembole ederken, diğer dağ İngiliz sömürgecilerini ve onlara uyup din değiştirenlerin - joshua- sembole ediyor. Peki ya Nehir? Müsaade ederseniz kitabın ana karakterini tanıtayım o zaman anlayacaksınız.
Ana karakterimiz Waiyaki namıdiğer hoca. Bütün kitap onun üzerinden ilerliyor ama son derece akıcı bir şekilde. Onun çocukluğunda ingilizler gelmeye başlamış. Önce karşı tarafa yerleşmiş, okul ve hastane açmış misyonerlik faaliyetlerine hoşgörülü bir şekilde başlamışlardır. Waiyaki’nin babası Chege kahin kökenli olduğu için gelecek hakkında bilgi sahibidir ve endişelidir. Ve oğluna bir kehanet ve görev bırakır. Olaylarda burada başlıyor.
Waiyaki misyonerlerin ilimini almak için onların okuluna başlar. Babası ona ilim ve sırlarını almasını ama onların ahlaksızlığını almaması gerektiğini öğütler - tanıdık geldi mi? -
Diğer tarafta Joshua vardır. Din değiştirenlerin ilki. Arada geriye dönenler olsa da Joshua beyaz adamın dinine olan bağlılığını asla kaybetmez. Zaman zaman kabilesinin çoklu kadın alma gibi adetlerine öykünsede onların yanacağı gün kendisinin kurtulacağını düşündükçe bağlılığı artar. En büyük hedefi iyi birer Hristiyan olarak yetiştirdiği ailesi ile vaad edilmiş topraklara gitmektir.
Ancak her iki tarafında planlarını bozan bir şey olur. Joshuanın ikiz kızlarından biri sünnet olmaya karar verir. Hem kabile kadını hem iyi bir Hristiyan olacaktır. Ama işler planladığı gibi gitmez. Waiyaki yıllar sonra benzer bir yolu seçmeye çalıştığı, aradaki Nehir olmaya çalıştığı zaman olduğu gibi...
Spoiler vermek imkansız olduğu için daha fazla anlatmak istemiyorum. Zaten kısa, çok akıcı ve merak uyandırıcı bir kitap. Daha fazla anlatırsam özet olacak.
Sadede gelecek olursam ben kitabı beğendim. Yeni bir kültürü sıkılmadan tanımak hoşuma gitti. İçinde aşkda vardı, entrika da ama ince ince dokunmuştu. Ama sonu hakkında bir şey söylemek istiyorum. Sonuna büyük beklentiler ile vardım. Ama vardığımla kaldım. Sonu ne yazık ki havada kalmış... Ama ayaklanma ile ilgili olduğunu öğrenince sonunu ben tahmin edebiliyorum.
Benim yorumlarım böyleydi. Okuyan var mı? Eğer okuduysan sen beğendin mi? Okumayanlar ne düşünüyor? Yorumlarınızı bekliyorum :)