7 Oca 2018

KONUK YAZAR | SAHİ NASILDI ÇOCUK..??

Merhaba nasılsınız? Kendim bir süredir yazamıyorum maalesef. Ama çok güzel bir kalemi bugün konuk ediyorum. Deniz Özmen'e konuğum olduğu için çok teşekkür ediyorum ve yazısını olduğu gibi paylaşıyorum. Kendisinin bloguna ismine tıklayarak ulaşabilirsiniz :) 

°°°°°°°

Mahalle aralarında gruplar kurup anne baba seslenene dek koşup doyasıya oynayan, kavanozunda misketi olan ,çoğu zaman uçurtmasını kendi yapan ,yapamıyorsa poşete ip bağlayan çocuklardı onlar. Annesinin işi çıkınca okul dönüşü komşuda annesini bekleyen, komşunun emanete gözü gibi baktığı..
Peki şimdi ne oldu bize.?
Dünya kirlendi diyoruz sadece Dünya mı?
  Ağlamamak için yutkunduğum boğazımın düğümlendiği ana haberler var artık, neredeyse her gece çocuklara yapılan istismar ve şiddet içeren haberler, yayınlandıkça yerine yeni haberler... Çocuk yetiştirmeyi konu alan kitaplara her yeni gün yenisi eklenirken, sevginin kitabı var mı peki ; vicdanın ,merhametin..
Çocuğum bu yaşta ne kadar zeki.! Bak sana akıllı cihazı nasılda kullanıyor.
Çocuk akıllı cihazla bir köşededir artık, sustu şimdi uslu uslu oturuyor. Kitaba göre uyku saati olmalı otoriter olunmalı ki çocuk şımarmasın, oyunun saati olmalı ,sizle geçireceği zamanında süresi varmış yarın akşama kadar kreşte yada bakıcıda olucak zaten. .Akşamda yemek sonrası yine aynı şeyler. Çocuğuna, ne güzeldi eskiden çocukluğumuz deme şansı bırakmayan aileler.!!
Bence yeni bir kitap alın kendinize..

devamını oku
PAYLAŞ:

4 Ara 2017

KONUK YAZAR | NEDEN HAYVANLARI SEVMELİYİZ ?


Sevgili Fatmanur'a konuk yazar olduğu ve bu harika yazıyı paylaştığı için çok teşekkür ederim. Kendisinin blogu Girift e gitmek için üzerine tıklayabilirsiniz :) umarım doğru blogu paylaşmışımdır.

°°°°°°°
Mevzu çok derin aslında ama ben en kısa en anlaşılır şekilde sizlere anlatmaya çalışacağım. Değer verdiğimiz her şeyi koruyup kollarız. eşyadan tutun küçük bir kalem bile yeri gelir vazgeçilmez bir parçamız olur onu en iyi şekilde saklarız. 
Pekii neden aynı havayı soluduğumuz hayvanlara değer vermeyelim ki?
Oysaki ortak kullandığımız onca şey varken onları dışlamak en azından saygı göstermek zorunda hissetmeliyiz birazda.

Hayvanlar'ın hepsi değerlidir. 
- aman çok vahşiler uzak durmalı hepsinden! Kediler, köpekler olsun hepsi! 
Diyen milyonlarca insana hitaben onların fıtratında kendilerini korumak mevcut. Ama hiç denmiyor ki nasıl yaklaştın sen o hayvanlara? 

Evet vahşi oldukları gibi hassastır hayvanlar. Hayvanlara yaklaşmanında bir adabı vardır. Sevginizi belli ederseniz sizin için en güzelini yapmak için çabalarlar. Hayvanlar sizin için hiçbir zaman kötü düşünmeyen canlılardır. Sevmeliyiz çünkü sağlıklı bir yaşam için onlar şarttır. Evet bazı hayvanlar olmazsa sağlıksız bir yaşama sahip oluruz sonuçta "yumurta, yoğurt , peynir , süt " gibi besinleri tüketmemizi sağlıyorlar. Hayvanların sayesinde sağlıklı bir yaşama sahip olup onlara karşı zalimce davranmak haksızlık değil mi ? Sevmeliyiz çünkü onlarda bu dünyada yaşayan değerli varlıklardır. Sevmeliyiz çünkü bizim onlara onların da bizlere ihtiyacı var.

"Onları hem sevmeliyiz hem korumalıyız hem değer vermeliyiz."
Bu bizim insanlık görevlerimizden en önemlisidir.

devamını oku
PAYLAŞ:

24 Kas 2017

Saklama Rehberi

                                          

Besinlerin kullanım ömrünü nasıl uzatabileceğinizi biliyor musunuz? Peki ya onları ne kadar uzun bir süre boyunca saklayabileceğinizi? Eğer siz de benim gibiyseniz, birkaç temel gıda dışındaki hiçbir besin için net bir fikriniz olmadığına eminim. En basitinden, sizce elma ne kadar bir süre saklanabilir? Lezzetini, sertliğini ve tazeliğini yitirmemesi için ne yapmak gerekir? Oturup her besin maddesi için internette araştırma yapmanıza gerek yok: http://saklamarehberi.com, tüm bu bilgilere tek bir kaynaktan ulaşmanızı sağlıyor.

Türkiye’nin ilk ve en büyük derin dondurucu üreticisi olan Uğur Soğutma tarafından hazırlanan (ve tamamen ücretsiz şekilde kullanılabilen) sitede; hamur işleri, süt ürünleri, meyveler, sebzeler ve et ürünleri ile ilgili merak ettiğiniz her bilgi yer alıyor. İlk olarak, tüm bu besinlerin ideal kullanım sürelerinin ne olduğunu, daha sonra da bu kullanım süresini nasıl uzatabileceğinizi öğreniyorsunuz. Tahmin edebileceğiniz gibi, derin dondurucu kullanmak tüm gıda maddelerin daha uzun süre dayanmasını sağlıyor. Ancak, örneğin karidesi derin dondurucuda saklayabilir misiniz? Peki ya yazın aldığınız, lezzetli ve sulu bir karpuzu derin dondurucuya koyup, kışın yiyebilir misiniz? Tüm bu soruların ve çok daha fazlasının cevaplarını Saklama Rehberi web sitesinde kolayca bulabiliyorsunuz. Hepsi bu kadar değil: Sitenin “Alternatif Bilgiler” bölümünde, evde kolayca hazırlayabileceğiniz birbirinden lezzetli tarifler yer alıyor. Evde nasıl mocha yapabileceğimi, meyvelerin kararmasını nasıl önleyebileceğimi, hatta unsuz kekin nasıl yapılacağını bile öğrendim. Laf aramızda, kot pantolonların derin dondurucuda temizlenebileceğinin de haberdar oldum! (Kotu fırçaladıktan sonra bir poşete koyup derin dondurucuda 1 gün boyunca bekletiyorsunuz.  Şaşırtıcı, değil mi?)

Türkiye’nin ilk gıda saklama rehberi olan http://saklamarehberi.com, beni şaşırtacak ölçüde bir içeriğe sahip ve her birini okumaktan büyük keyif aldım. Eğer sizin de bir derin dondurucunuz varsa, bu siteyi muhakkak ziyaret etmelisiniz. Derin dondurucunuz yoksa bile gıdaları nasıl daha sağlıklı tüketebileceğinizi, ne kadar uzun bir süre boyunca saklayabileceğinizi ve basit, pratik, lezzetli tarifler ile ipuçlarını Saklama Rehberi web sitesinden öğrenebilirsiniz.

Bir boomads advertorial içeriğidir.

devamını oku
PAYLAŞ:

BİR VANLININ GÖZÜNDEN 1 | VAN ŞİVESİ


Merhaba. Bugün nasılsınız? Bir süredir bir Vanlı olarak memleketim hakkında yazı yazmayı düşünüyordum. Zira Van hem atamaların çok olduğu hem çevre illerden göç alan ayrıca özellikle yaz aylarında bolca turistin geldiği bir şehir. Madem memleketimi anlatıyorum eğlenceli kısımdan başlamak istedim :)

Van şivesi Erzurum, Elazığ şivesine çok benziyor. Hatta bunun için "Erzurumda dadaşlar Elazığda gakkoşlar Vanda gardaşlar" denir. Ayrıca Azeri Türkçesinide andırır. 

Bilmeniz gereken diğer bir nokta bu şiveyi genellikle yerliler kullanır. Vanda önünüze gelene anlamını sormayın bazıları bilmez bile. Birde yerli ile Acem şivesi farklıdır. Bu kelimelerin dışında geliyoruz gidiyoruz gibi kelimeleri geliyik - gidiyik olarak söylüyoruz. Ben aklıma gelenleri tek tek yazacağım. 

Eze: Babaanne- Erciş ilçesinde teyze için kullanılır. 
Bibi: Hala
Aba: Anneye söylenir. - Abla anlamına da gelir-
Bahtevar: Bu kelimenin "bahtı var" tümcesinden türediğini düşünüyorum. Zira şanslı ve hoş durumda olanlar için söylenir 
Evşenik: aynı şekilde "evi şenlik" tümcesinden türemiş olduğunu düşünüyorum. Ancak kinayeli bir sözcüktür. Her zaman her durumda gülenlere söyleniyor. Örnek verecek olursak "bizim halimize bak, onun keyfine bak evşenik" 
Sefali: sefa sahibi olan anlamına gelir. 
Cırık-Cırılmış: Yırtık - Yırtılmış. Ancak sadece nesnelere değil çok bağıran ve sesli ağlayanlara da kullanılır. Örnek ; "Sen niye ele cırılisan bir sus " 
Demeli - demişli: Daha önce bilinen bir konu için kullanılır. Bir nevi atıf denilebilir. Örnek ; "Doktor demeli nar kalbe iyi geli" 
Pişik: Kedi 
Teş: Demirden yapılan bir tür leğen. 
Sini: Tepsi 
Guşkana: Tencere 
Çömçe: Kepçe 
Şor: Tuzlu 
Zehre: Aslen zahire kelimesidir. Saklanan tahıla denir. 
Taptapa: Tandırda yapılan kalın açık ekmek 
Den-buğda: Buğday 
Çedene: hint keneviri 
Kavurga: sütlü buğday ile çedenenin kavrulmasıyla yapılan bir yemiş türü. 
Şıpana: Eşik 
Zukkumun dibi: zıkkımın dibi
Erbet: Çirkin 

Hatırladıkça ekleyeceğim bir liste oldu. Sizlerinde bildiği - duyduğu kelimeler varsa sorabilirsiniz. Birde aşağıya bizim şiveyi çok iyi yansıtan komik bir video koyuyorum. Ayrıca kültürden örneklerde bulabilirsiniz. Ben oyuncuyu neneme çok benzetiyorum. Gerçi kendisi kızıyor :) Sağlıcakla kalın 




devamını oku
PAYLAŞ:

8 Kas 2017

8.11.2017 | Günlerden Sonra

Bir türlü elimin yazmaya gitmediği günlerin  ardından yeniden merhaba! Sizin oralarda ne oluyor bilmiyorum ama bu tarafta hemen hemen herşey aynı.

Yazmadığım her an bir şey bekledim ne yalan söyleyeyim. Bir klişe vardır ya. Bir süre ortalıklardan kaybolursun ve geri döndüğünde her şey yoluna girmiş ve hayallerin gerçek olmuştur. Yarabbim ne büyük saadet! Tabii hiç öyle olmuyor o işler.

Ama ilginç bir şekilde her şey sanki biraz daha yolunda gibi. Yada bu çok güzel bir  yanılsama. Zira bu aralar tek yaptığım şey, susmak. Evet her şey hakkında daha az konuşuyor ve neredeyse hiç düşünmemeye çalışıyorum. Peki bunu nasıl başarıyorum? Kendimi hiç boş bırakmamaya çalışıyorum. Böylece muhteşem!  beynim okuldan gelip direkt yatan 1.sınıf bebesine dönüyor.

Bunun temeli the big bang theory'de Sheldon bebeğimin anlattığı bir anektoda dayanıyor aslında. Hatırladığım kadarıyla Einstein izafiyet teorisini tamamlamadan önce bir yerde tıkanıyor-o bu kısmı da detaylı anlattı ama fiziğim oldukça kötü olduğundan aklımda tutamadım- o sıralarda bir ofiste çalışıyor. Uzunca bir süreden sonra beyni teoriden uzaklaşıyor. Ve Birgün masadan bir şey yere düşüyor-ne olduğunu asla hatırlamıyorum- ve o dağınık hali görünce   teorisindeki  eksiğin  evrene dışardan bakmak olduğunu anlıyor.

İşte benim yaptığımda buna benzer bir şey. Beynimi uzaklaştırıyor ve olaylara yabancı hale getiriyorum. Böylece farklılıkları daha iyi görüyorum. Dışarıdan gören göz, içeride yaşayandan objektif oluyor çünkü. 

Ve bunun yanında kaderciliğim arttı. Zira hiç bir şeyi planlamıyorum, Ki zaten planlama yaptığımda bile neticeyi ben belirlemiyorum yani hiç bir fark olmadı.  Dolayısı ile isyanda etmiyorum. Kendimi akışına bırakmış vaziyetteyim. Allah en hayırlısına iletiyor :)

İşte böyle arkadaşım. Eee senin hayatında ne var yok? Sınavların bitti mi bakalım? Çalış ama sonucu için endişelenme. Bir şekilde geçiyorsun :))

Selametle, 
Aslıhan. 

devamını oku
PAYLAŞ:

13 Eki 2017

Van İl Halk Kütüphanesi için bir imza atar mısın?


Merhaba arkadaşlar. Bugün sizlerden birşey rica etmeye geldim. Van İl Halk Kütüphanesi için bir kampanya başlattım. Çünkü kütüphane 2011 yılında olan iki depremden sonra yıkılmadı veya yenilenmedi. Sadece daha küçük ve yetersiz durumdaki sergi salonuna taşındı.

Sergi salonunda kitaplar, ders çalışma alanı ve gerekli durumlarda sergiler bir arada yapılıyor. Ayrıca bir çok kitap ortada yok. Ve yenileri alınamıyor. Kütüphaneye gelen öğrenciler, öğretmenler ve çocuklar var. Ve bu kadar kitap ve alan hepsine yeterli olmuyor. Sergi salonunun bir başka handikapı ise Van devlet tiyatrosu binasının arkasında kalması. Dolayısıyla bir çok kişi kütüphanenin etkin durumda olduğunu bile bilmiyor.

Sizlerden ricam change.org üzerinden bu kampanyayı imzalamanız ve paylaşmanız! Zira her bir kitap zihinde bir hazinedir. Çocuklarımızın zihninde deprem anıtı olan bir kütüphane değil, hazinelere açılan bir kapı olacak bir kütüphane istiyorum.

#vaniçinkütüphane




devamını oku
PAYLAŞ:

17 Eyl 2017

Yalaza | Dizi Önerisi


49 yaşında, Taraklı doğumlu marangoz İbrahim Akartürk. Dört yetişkin kızını, afacan küçük oğlunu, bunamaya başlamış bir türlü ölmeyen babasını ve evin etrafında kasap kedileri gibi dolanan damat adaylarını saymazsak, pek bir sıkıntısı yok. Ta ki, hayatının o “en önemli gün”ü gelene kadar. Karısını kaybedeli 10 sene olan İbrahim, babasının ve ahalinin zoru ile, sevmediği bir kadına, Nalan’a talip olur. Ancak, hayatı yemek tenceresinden gören Nalan’ın ikram ettiği bir mantar, İbrahim’teki bir alerjik reaksiyonu tetikler, geçici bir felç durumu yaşar. Üstelik tam da o anda, Taraklı’ya henüz gelen Alev, arabasıyla İbrahim’e çarpar. Öldü sanılan İbrahim, tezcanlı hemşehrilerinin gazıyla musalla taşına konur. Bu, İbrahim’in öldüğü gündür! Ama aynı zamanda dirildiği gündür bu: çünkü Alev’i yıllar sonra ilk defa o gün görür. Hayatının aşkı, yaşamadığı her şeyi simgeleyen, yeni bir soluk, yeni duygular ve yaşamak için yeni bir sebep. İbrahim’in hayatı, bir daha asla eskisi gibi olmayacaktır. Basit bir marangozdur, ama şimdi organik tarım yapan, laptopundan tarım borsasını izleyen bu şehirli kadına aşıktır. Dört yetişkin kızı, üç uçuk damat adayı, ikide bir karakollardan topladığı bunak babası, ele avuca sığmaz küçük oğlu ve peşini bir türlü bırakmayan Nalan. Taraklı’lı bu “Çağdaş Nasrettin Hoca”nın etrafında da çılgın bir topluluk var: Alman kahveci Helmut, Deli Kezban, Milliyetçi Fatih Weissmüller… Mafyacılık oynayan Oral Abi, yardımcısı İsmail… Postacı Asil… Kazıkçı arsa spekülatörü Yaşar… Falcı Nazmiye ve diğerleri… İbrahim’in başına gelen, “pişmiş tavuğun başına” gelmeyecek ve bu çılgın korodan, insanın kanını kaynatan bir ritm çıkacak: Yalaza!!

°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°

Tanıtımlarını gördüğümden beri çok merak ettiğim bir diziydi Yalaza. Osman Sınav ve Hasan Kaçanın elinden çıktığından oldukça kaliteli bir yapım olduğunu tahmin ediyordum.Ki şahsen tahminim doğru çıktı. Sımsıcak bir hikaye. Halkın ta içinden bir hikayeden yararlanmışlar. Karakterlerin her biri karikatür gibi. 

Ben izleyince kalbi ısıtan dizileri çok seviyorum. Kendimi o dizide hayal edebiliyorsam müdavimi oluyorum. Öylede saçma bir insanım. İşte bu dizi bana bu hissi yaşattı. Ben oyuncular arasında hiç bir potluk görmedim. Özellikle çift olanları birbirine çok yakıştırdım. 

İlk bölüm için komedi tam kararındaydı. Cenaze sahnelerinde annem biraz etkilensede güldüğümüz kısımlar ağırlıktaydı:) 



Peki nedir bu yalaza?
TDK sözlüğüne göre yalaz=alev demek. Ancak buradaki yalazanın özel bir anlamı var.

Taraklı’da eskiden tüm köylüler bir araya gelir ve belirledikleri bir köylüye büyük bir organizasyon ile şaka hazırlarlarmış. Bu şaka her ne kadar şaka zede için komik olmasının yanı sıra korku dolu olsa da Taraklı köylüleri için eğlence anlamına gelmekteymiş.

Yalaza çoğunlukla eğlencelidir, güldürür; ama her zaman değil. Kabahati olanların cezası yalazayla kesilir ve uyarılması gerekenlere ince ayar yine yalazayla verilirmiş.

Benim yorumum şimdilik böyle :) sizlerinde yorumlarınızı bekliyorum. Sağlıcakla kalın.
Aslıhan 

devamını oku
PAYLAŞ: